PİR HALLÂCI MANSUR

Türbesi Çanakkale ilimizdedir

En-el Hâk diyerek çıkmıştı tarih sahnesine, dönemin Abbasi devleti çok korkmuştu bu slogandan.Çünkü Hallâcı Mansur yeni bir düşünce akımından söz ediyordu, Hâk benim, Hâk sensin, diyordu Semavi dinlerin iddasına karşı..??

Ve bu düşünce akımı giderek toplumda yaygınlaşıyordu her geçen gün. Semavi Dinlerin Tanrı tasarımını eleştiren bu anlayış, gök yüzünde ki o kudretli, o her şeye hakim olan tanrı anlayışını mahkum ederek yeni bir yaklaşımdan söz ediyordu burada.

Hallâcı Mansura göre: Tanrı gökyüzünde her şeyi yaratan kontrol eden, Peygamberler gönderen, Kutsal kitaplar gönderen bir güç ve organizasyonun sahibi değil, tam aksine
(Varlığın Birliğindeki Özdedir.)yani (Vahdeti Vücuttadır.) Onun için Hâk Benim diyordu. Hâk bana hükmeden değil benim varlığımda suret bulmuş erkin kendisidir.
(Yani tanrı insanın kendisidir.)

Bu düşüncesinden dolayı önce sekiz yıl hapis cezasıyla cezalandırıldı ama yetmedi. Çünkü her geçen gün Hallâcın taraftarları daha da çoğalıyordu.

Ve bunu gören Abbasi Veziri büyük bir telaşa kapıldı, ve özel bir mahkemeyle yeniden yargılattı Hallâcı. Ve mahkeme heyetini, baskı altına alarak, hiçbir suç gerekçesi bulmadıkları halde, sadece düşüncelerinden dolayı, 26 Mart 922 yılında Bağdat da idama mahkûm ettiler.

Ama idam cezası, öyle darağacına asılmak şeklinde değil, işkence tezgahı üzerine kuruludur o donemin idam şekli...

Hallâc, önce kırbaçlanır, burnu kesilir, kolları ve sonrasında bacakları kesilir ve en son olarak da başı gövdesinden ayrılarak katledilir.

Başı Dicle nehri üzerindeki köprüye dikilir; gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savrulur. Kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırılır günlerce.

Bu vahşeti gören taraftarları (karmatiler) onun o kesik başını ve kanlar içersindeki görüntüsünü görünce şu yemini ederler o gün. "O kanlar içindeki kızılbaş: artık benim başımdır"...

Ve Kızılbaşlık tanımının bu nedenden dolayı ortaya çıktığı iddia edilir. Ve Hallác Mansur o günden bugüne Alevi Kızılbaş Felsefenin Cemlerinde Dâra Mansur olarak yer almıştır.

Hallâc’ın asıldığı yer zamanla önem kazanmaya başladı, Hak şehidi bir velinin türbesi olarak ziyaret edilmeye başlandı.

Vezirliğe yeni tayin edilen Ali B. Mesleme’nin, görevine başlamadan önce Hallâc’ın kabri olarak bilinen yeri ziyaret ederek manevî huzurunda dua edip niyazda bulunması, bi şekliyle Abbasî Devleti’nin ondan özür dilemesi ve itibarını iade etmesi anlamına gelmektedir.

Abbasi devletinin ona iadeyi itibar yapması yada ondan özür dilemesinin bir kıymeti harbiyesi yoktur maalesef. Zaten Hallâc'ın bir iadeyi itibara ihtiyacı yoktur. Hallâc inandığı doğrular uğruna ve insanlık ailesine armağan ettiği düş dünyasıyla Alevi Kızılbaş toplumun gönlünde yüreğinde ve hafıza dünyasında unutulmaz izler bırakmış önder kişiliktir.

Onu her daim saygı ve minettle yad ediyoruz. Aşk olsun ona ki, o zulmün ve zalimin karşısında boyun eğmedi, ve inandığı doğruları bir an savunmaktan tereddüt etmediği için düşünceleri yaşıyor.

( Pir'in şu sözüyle bitirelim)

İnsanlar Neden Bu Cennet Dünyayı Önce Cehenneme Çevirir, Ve Sonra Cennete Gitmek İçin Uğraşır.

~ #sabrikaraman ~

image